makaleler

Ergenlik depresyonu

Ergenlik depresyonu

Ergenlik, bireyde çocuksu tutum ve davranışlarının yerini erişkin tutum ve davranışlarının aldığı, cinsiyet yetilerinin kazanıldığı, bireyin erişkin rolüne bedensel ve psikolojik  olarak hazırlandığı bir  değişim ve yeniden yapılanma dönemidir. Fiziksel değişimlere bağlı olarak kişinin kendi bedenini keşfettiği ve kimlik yapılanmasının kurulduğu ‘ben kimim?’, ‘hayatın anlamı ve amacı ne?’ gibi kritik sorulara yanıt aradığı bu dönemde ergen birtakım sorunlar yaşayabilmektedir. Ergenlerde görülen bu değişimler onların sosyal etkileşimlerini ve kendilerini algılamasını etkiler. Ergenlik aynı zamanda, kişisel kimliğin kurulmasıyla, toplumun bir üyesi olarak kendi rolünü belirginleştirme arasındaki dengeyi kurma mücadelesidir. 

Depresyon, çok çeşitli durumlara ve stres yaratan faktörlere karşı verilen bir tepkidir. Ergenlerde depresif duygu durum yaygın olarak görülebilmektedir, çünkü bu normal olgunlaşma/büyüme sürecinin, bu sürece eşlik eden stres faktörlerinin, seks hormonlarının ve bağımsızlığını elde etmek için anne-babayla çatışmanın bir parçası olabilmektedir. Depresif duygu durum, bir arkadaşın ya da akrabanın ölümü, sevgiliden ayrılmak ya da okulda başarısız olmak gibi rahatsızlık verici olaylara ve durumlara karşı bir tepki de olabilir. Özgüvenleri düşük, kendilerini kıyasıya eleştiren, olumsuz olaylar ve durumlar üzerinde kontrol gücünün olmadığını düşünmeye eğilimli ergenlerde, stres yaratan olaylar ve durumlarla karşılaşma depresyon riskini arttırabilmektedir. Ergenlerde depresyon tanısı koymak güçtür, çünkü ergenlik döneminde duygusal iniş ve çıkışlar normal bir süreç de olabilir. Bazen dünyanın harika bir yer olduğu düşüncesiyle kendini iyi hisseden ergen, bazen de hayatın berbat bir şey olduğunu düşünebilir. Bu düşünceler birkaç saat içinde değişebileceği gibi birkaç gün bile sürebilir. 

Depresif bozukluklar

Ergenler, depresif duygu durumundan kaçınmak için uyuşturucu ya da alkol kullanabilir ya da rastgele cinsel ilişkiler kurabilir. Düşmanca, saldırganca ve riskli davranışlarla da depresyonlarını ortaya koyabilirler. Ancak bu davranışlar onların sadece yeni sorunlar yaşamalarına neden olur, depresif duygu durumları derinleşir ve arkadaşlarıyla, aileleriyle ve okul yönetimiyle ilişkilerine zarar verir.  Depresif bozukluklar ergenlerde sık görülmektedir. Yapılan çalışmalarda ergenlerde %21-56 değişen oranlarda görüldüğü bulunmuştur. 

Ergenlik öncesi eşit olarak görülmekte olan depresif belirti ve bozukluk oranları  ergenliğin başından itibaren kız ergenler lehine artış göstermektedir. Ergen depresyonunda; can sıkıntısı, huzursuzluk, ilgi kaybı, içe kapanma, okul başarısında düşüklük, dikkat toplamakta güçlük, psikomotor yavaşlama, aşırı uyku ve yeme, yalnızlık, sevilmediğini düşünme, benlik saygısında düşüklük, intihar düşünce ve girişimleri, sanrılar görülebilmektedir. Okuldan kaçma, madde kullanma, hırsızlık gibi davranış problemleri ise bu dönemde depresyonu maskeleyebilir.  

Son yıllarda yapılan çalışmalar ergen depresyonunda erken müdahale yöntemlerinin yararlılığını destekler niteliktedir. Daha erken yaşlarda tedavi edilen ergenlerde var olan depresyonun daha az sıklıkla kronikleştiği, işlevselliklerinin daha iyi olduğu, umutsuzluk ve intihar düşüncelerinin daha az olduğu, daha düşük oranlarda komorbid hastalıkların ve melankolik özelliklerin eşlik ettiği gösterilmiştir.  

Ergen depresyonunda ideal tedavi psikoterapi ve farmakoterapi birlikteliğidir. Bir çocuk ve ergen psikiyatrist tarafından değerlendirildikten sonra uygun ilaçlar başlanarak, yeterli süre ve dozda kullanılmalıdır. Tedavi sürecinde genç için uygun psikoterapiler sürdürülür. Genç için sosyal, ev, okul ortamları için gerekli düzenlemeler yapılır. 

Ergenlik dönemi depresyonu  başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

 

Karne sendromu

Karne sendromu

Eğitim-öğretim yılının ilk döneminin sona erdiği haftadayız. Dönem sonunda herkesi malum karne heyecanı şimdiden sarmış durumda. Hatta çok öncesinden öğrencinin çevresinden karne nasıl?, zayıf var mı?, belge alabilecek misin? Şeklinde şakayla karışık sorular sıkça gelmekte. Herkeste bir bekleyiş hakim. Kiminde tatlı bir heyecan, kiminde telaş, kaygı.

Peki karnedeki notlar bize ne söyler? 

Karne, bir öğrencinin o dönem boyunca farklı ders ve beceri alanlarında göstermiş olduğu performansın öğretmenler ve eğiticiler tarafından birtakım ödev ve sınavlar ile sınanması neticesinde oluşan kanaatlerini gösterir. Karnedeki notlar, okul başarısının ya da başarısızlığın göstergesi değildir. Öğrenme sürecinin tek başına karne notları ile değerlendirildiği eğitim sistemlerinde, ebeveynler, notların başarı ya da başarısızlık olarak algılanması hatasına ister istemez düşmektedir. 

Karne alan çocuklar ne hisseder? 

Karne notları iyi gelen, başarı belgeleri alan çocuklar mutlu olurlar. Ancak akademik başarı alanında sorun yaşayan çocuklar için karne dönemleri kaygı ve korku getirir. Karnedeki kötü notlar çocuğun kendisini başarısız, değersiz, yetersiz hissetmesine neden olabilir.   

Anne baba ne hisseder? 

Tüm anne babalar çocuklarının başarılı olmasını hatta kendilerinden daha başarılı olmasını ister. Hele ki dönem boyunca çocuğunu okula hazırlayan, birlikte ona eşlik eden, ödevlerinde yardımcı olan ebeveynler karneyi kendi gayretlerinin karşılığı olarak duyumsayabilir, o notların kendilerine verildiğini hissedebilir ve bu durumda, karne anne-babanın karnesi haline de gelebilir. Böyle bir durumda; karnedeki düşük notlar anne ve babalarda hatta ailenin diğer fertlerinde, hayal kırıklığı, üzüntü, başarısızlık, kızgınlık, suçluluk, utanç duyumsamalarına neden olabilir.  

Kötü karne notları bize ne mesaj  vermeli? 

Karnedeki notların düşük olmasının birçok farklı nedeni olabilir. Burdaki temel amaç bu not düşüklüğünün nedenlerini araştırmak ve en nihayetinde var olan problemi çözmek için çaba göstermek olmalıdır.  

Öğrencinin kendisinden kaynaklı; 

mental kapasite, öğrenme güçlüğü, dikkat sorunları, uyum sorunları, ruhsal-duygusal sorunlar olabilir.   

Anne babadan kaynaklı; 

çatışmalı ilişki, mükemmeliyetçi kişilik, aşırı beklentiler, eleştirel yaklaşımlar, aşırı korumacı sorumluluk almasını engelleyici tutum davranışlar olabilir. 

Okul ve öğretmen ile  ilgili; 

katı tutum sergileyen, mükemmeliyetçi empatiden uzak bir eğitici varlığı, sık sık öğretmen değişimi, öğretmen-öğrenci ilişki sorunları, akran zorbalığı, okulun fiziki şartları vs  olabilir. Bu nedenle ayrıntılı bir inceleme yapılması ve sorunun  temel kaynağının bulunması önemlidir. Ders notlarının kötü gelmesi bu sebeple var olan problemi ortaya koyma ve çözüme ulaşma noktasında anne babaya bir uyarı niteliği de taşır.  

Karnenin ödülü-cezası ne olmalı? 

Bir eğitim öğretim döneminin sonuna gelinmiş ve neticesinde büyük bir heyecanla karneler alınmıştır. Başarılı, karnesi iyi olan çocuk için bir karne hediyesi beklentisinin olması son derece doğaldır. Aşırıya kaçılmadan, başarının takdir edilmesi, onay görmesi gerekir. Hatta maddi değeri yüksek olmayan hediyeler de alınabilir,  motive edicidir. Karne notları düşük olan çocuklara gelirsek; onlar  için verilecek cezaların bir sonraki dönem için pek bir yararı olmayacaktır.

Verilen cezalar okuldan ve derslerden soğumasına neden olabilir. Ara tatilde çocuğun hem dinlenebileceği hem de yararlı olabilecek keyifli birtakım faaliyet ve ekinliklerde bulunması ona daha iyi gelecektir. Ara tatil boyunca zorlandığı ders konularında tekrar yapması yeterli olacaktır. Başarıyı ödüllendirmek için yıl sonunu, ya da arayılı beklemeye gerek yoktur. Sınav notu düşük gelen bir çocuğa uygun program ve denetim yapılmalı, hemen akabinde gelecek sınavda notu yükseldiğinde ödülünü anında vermek daha motive edici olmaktadır. Bu durum yolun sonunu beklemekten daha etkili olacaktır.  

Nasıl bir yol izlemek gerekir? 

⦁    Öncelikli olarak karnesini alan çocuğun kendisini nasıl hissettiğini öğrenmek gerekir. Duygularını anlamaya çalışın. 

⦁    O da sizin gibi  bu durumun farkındadır. İletişim kanallarını sürekli açık tutun. Beden diliniz ile onu anlamaya çalıştığınızı hissettirin. 

⦁    Karnedeki düşük notların hangi alandan kaynaklandığı ile ilgili bir değerlendirme yapın. (çocuk, aile, okul, dışsal faktörler vs ) 

⦁    Karnedeki notlar o dönem boyunca çocuğun o ders ile ilgili göstermiş olduğu performansın eğiticiler tarafından nasıl algılandığını yansıtan bir parametredir. Çocuğun genel ya da diğer alanlardaki performansını yansıtmaz. Notları düşük olan birinin, hayatta başarısız ve yetersiz olacağını ya da notları yüksek birinin hayatta çok başarılı olacağını göstermez.  

⦁    Beklentiler, çocuğun yeteneğine uygun ve ulaşılabilir olmalı.  

⦁    Karnede zayıf notlar yüzünden çocuğunuzla iletişiminizi azaltmayın. Ona kızmayın, bağırmayın, suçlamayın, yargılamayın, nasihat etmeyin. Böyle bir iletişim tarzı öz güveninde azalmaya benlik saygısında düşmeye neden olacaktır.  

⦁    Baş edemediğiniz bir durumda karne notlarının çocuğunuz ile olan ilişkinizi bozmasına izin vermeyin. Çocuğunuz her koşulda sizin güven, sevgi ve ilginize ihtiyaç duyar. Hatta kötü karne getiren çocuğun yanında olduğunuzu hissettirip var olan sorunu çözmeye yönelik yardımcı olursanız, kendini daha iyi hissedecek ve var olan sorunu çözmek daha kolaylaşacaktır. Aksi bir tutum çocuğu okuldan ve sizden uzaklaştırabilir. Unutmayın ki zayıf gelen bir ders notunu düzeltmek bozulan ebeveyn-çocuk ilişkisini düzeltmekten çok daha kolaydır.   

⦁    Onu yaşıtlarıyla,akranlarıyla, kardeşleriyle kıyaslamayın. Böyle bir davranış  kendisini kötü hissettirmekten öteye geçmeyecektir. 

⦁    Karnedeki düşük notlar yerine iyi gelen notlara ya da davranışlara odaklanın. Başarının tek göstergesinin karne olmadığının farkında olun bunu çocuğunuza da hissettirin. Onun yeteneklerini keşfetmeye çalışın.  Birlikte o yetenekleri doğrultusunda yönlendirmeler yapın. 

Kendinizi bu konularda yetersiz ve çaresiz hissederseniz; okuldaki rehber öğretmen, psikolog ya da çocuk psikiyatri uzmanından destek alın.

Ergenlik dönemi depresyonu  başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

 

Okul reddi

Okul reddi

1. “Okul reddi”ni nasıl tanımlamak lazım, okula gitmek istemeyen çocuklardan tam olarak nasıl ayırt etmeli?

Okul reddi, okul çağı çocuğunun okula gitmek istememesi, okula giderken yoğun kaygı ve endişe duyumsaması, okula gitmemek için çeşitli kaçınma davranışları sergilemesi olarak tanımlanabilir. Okula gitmeden önce çocuk bağlandığı kişiden (bakımveren, daha çok anneler) ayrılmak istemiyorsa, ayrılınca yoğun kaygı endişe duyumsuyorsa, okula gitmemek adına çeşitli kaçınma davranışları sergiliyorsa, tam da bu dönemde başlayan somatik (bedensel ) yakınmaları oluyorsa (karın ağrısı, bulantı, kusma, çarpıntı hissi, baş ağrısı, vs) okul reddinden söz edebiliriz.

2. En sık rastlanan, anne- babaların dikkat etmesi gereken işaretler nelerdir?

Okul ile ilgili hatırlatıcı herhangi bir durumda duygusal, davranışsal, bedensel şikayetlerin ortaya çıkması. Ağlamalar, öfke nöbetleri, bedensel yakınmaların hep bu dönemlere denk gelmesi.

Örneğin; Haftasonu herşey yolunda, problem yokken, pazar günü tam da çantasını hazırlarken huzursuzlanması, ya da sabah tam da evden çıkıp okula gidecek iken karın ağrısı, bulantı şikayetlerinin başlaması gibi.

3. Anne-baba hangi noktada okul reddiyle ilgili önlem almak durumunda ve neler yapmalı?

Okula yeni başlayan her çocukta okulun ilk haftalarında uyum problemleri görülebilir. Yeni bir ortama adapte olma süreci bireyden bireye farklılık gösterir.

Uyum süreci bitmesine ve diğer çocuklar okula ve arkadaşlarına uyum sağlamalarına rağmen, sizin çocuğunuz sizden ayrılamıyorsa, sizden ayrılmaya karşı aşırı tepki gösteriyorsa, okula gitme ile ilgili kaçınma davranışları gösteriyorsa önlem almak gerekir.

Bu durumda; çocuğa öfkelenmeden, suçlamadan okula gitmek istememesinin altında yatan nedenlerin konuşulması, çocuğu dinleyip anlamaya çalışmak önceliğimiz olmalıdır.

4. Okul reddi yaşayan çocuklarda okula ve rehberlik servislerine düşen görevler nelerdir?

Okul reddi yaşayan çocuk anne babasından ayrılmaya yönelik kaygı hissi yaşamakta, aynı zamanda bu durumla başetmeye çalışan ebeveynler de yoğun stres, endişe yaşamakta.

Okul idareci ve rehberlik servislerine düşen en önemli görev; zaten stres ve kaygı içinde olan anne-baba ve çocuğun bu kaygısını yatıştırmaya yönelik yaklaşımlar olmalı, onları rahatlatmak olmalıdır.

Bunun için; daha sıcak, kucaklayıcı, sevgi dolu yaklaşıp çocuğun ortama ve öğretmene ısınmasını sağlamalı, esnek davranmalı, katı kuralcı olmamalıdır.

Gerekirse çocuk tek başına durabilene kadar annesi ile bir süre kalmasına izin vermelidir.

Çocuğun uyum sürecine katkı sağlamalı, aile ile işbirliği yapmalı aynı zamanda aileye bu konuda yön gösterici olmalıdır.

5. Tüm özen ve dikkate rağmen çocuk okul konusunda travma yaşıyor ise nasıl bir profesyonel yardım önerirsiniz?

Bu noktada; çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanına başvuru yapmaları gerekir. Uzman eşliğinde okul reddine yol açan altta yatan nedenler araştırılır. Çocuğa, aileye, okula yönelik düzenlemeler önerilir.

6. Kimi vakalarda çocuktan ziyade annenin çocuğa bağımlılığı sonucu böyle bir tablo yaşanabildiği söylenebilir mi?

Çok doğru bir tespit.

Özellikle bebeklikten bu yana çocuğunu yetiştirirken çocuğuna karşı aşırı koruyucu-kollayıcı ya da bağlı-bağımlı tutum ve davranışlarda bulunan anne-babaların çocuklarında ebeveynlerinden ayrılmaya karşı tahammülsüzlük ve ayrılık kaygısı bunun sonucunda okul reddi sıkça görmekteyiz. Çocuklar dış dünyayı anne-babaları gözünden öğrenirler. Çocuğa yönelik aşırı koruyucu tutum çocuğun zihninde, dış dünyanın tehlikeli bir yer olduğuna dair ve kendisinin de bu tehlikeye karşı korunması gerektiğine dair imgeler oluşturur. Çocuğun sosyal hayata atıldığı ilk anda (daha çok okula başladıkları dönemde )haliyle zihninde oluşan bu tasarımlara uygun tepkiler verecektir. Ebeveyninin onu bırakması, terk etmesi, tehklikeye atması, tehlikeye karşı korumaması gibi zihinsel tasarımlar haliyle çocukta kaygı, endişe duyguları oluşturacaktır.

7. Son olarak okula ilk başlanan günler için tüm anne babalara önerileriniz nelerdir?

Henüz okula başlamadan hazırlık süreci başlatılmalıdır. Okul kıyafet- araç-gereçleri için birlikte keyifli bir alışveriş yapılabilir.

Okulda yeni bilgiler öğreneceği, okuma yazmayı öğreneceği, oyunlar oynayacağı, yeni arkadaşlar edineceğine dair, çocuğun da hoşuna gidecek anlatımlar yapılmalıdır, bununla ilgili hikaye kitapları alınıp okunabilir.

Tabiki ilk günler çocuklar anne babalarından ayrılmak istemeyebilir. Aile bireylerinden ayrı kalma konusunda zorluk yaşayabilir. Böyle bir durumla karşılaşmanız normaldir. Bu durum çocuğunuza özel bir durum değildir, okula yeni başlayan her çocuğun yaşayabileceği olağan bir durumdur.

Çocuk kendini rahat hissedinceye kadar sınıfta bekleyebilirsiniz, aşamalı olarak çocuk birlikte kaldığınız süreyi azaltın ve fiziksel yakınlık mesafenizi arttırın.

Okula bırakırken siz alacak iseniz; tekrar ne zaman kendisini almaya geleceğinizi ve tam olarak nerede bekleyeceğinizi açık ve net bir şekilde ifade edin.

Ayrılma sürelerini, vedalaşmaları mümkün olduğunca kısa tutun. Vedalaşırken kendinizden emin olun, kararlı durun.

Jest, mimikleriniz belirsizlik içermesin, kaygılı yüz ifadelerinden kaçının. Sanki onu bırakırken kendiniz de bu durumdan hoşnut değilmişsiniz, istemiyorsunuz da mecbur bırakılmışsınız gibi bir izlenim vermekten kaçının.

Yüz ifadeniz sıcak, güler yüzlü, güven verici, rahat olsun.

Ergenlik dönemi depresyonu  başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

Okula başlarken

Okula başlarken

Anne-babalara tavsiyeler ve okul reddine karşı öneriler 

Şimdi okullu olduk, Sınıfları doldurduk. Sevinçliyiz hepimiz, Yaşasın okulumuz!

Okul eğitim öğretim yılı her başladığında nedense bu dizeler aklıma gelir. 

2017/2018 eğitim öğretim dönemi başlıyor. Mini mini birlerde okul heyecanı, ailelerde tatlı bir telaş… 

Okul ortamı çocuğun ailesinden belli bir süre uzaklaşarak geçireceği ilk sosyal ortamıdır. Çocuktan daha çok anne babalar bu konuda kaygı duyumsayabiliyor. Evin biriciği evden uzaklaşacak, evin kıymatlisine hiç tanımadıkları kişiler aynı değeri verecek mi acaba? Ebeveynlerin bir kısmında görülebilen bu haklı kaygı duygusu anlaşılırdır. Bu kaygıyla başedebilmek için okul dönemi açılmadan çocuğun başlayacağı okula gidilmeli, gezilmeli, fiziki şartlarına bakılmalı, okul idari birimi, öğretmenleri ve ve çalışan personellerle tanışılmalı, güven duygusu oluştukça, yabancılık hissi azalacak, aşinalık artacak ve  kaygı yatışacaktır. 

Okul araştırılırken çocukla beraber gidilmeli, çocuğun da ortamı görmesi, benimsemesi, sevmesi ve o ortamda kendini güvende hissetmesi gerekir. 

Okul araç-gereçleri için kırtasiye alışverişi çocukla birlikte yapılmalıdır, onun seçeceği malzemeler önemsenmeli dikkate alınmalıdır.  

Okul ortamının güzel yanları öykülerle, resimlerle anlatılabilir. Çocuklar oyun oynamayı severler. Okulda hem eğitim alacağı, yeni bilgiler öğreneceği hem de kendi yaşıt grubu diğer çocuklarla tanışacağı onlarla birlikte oyunlar oynayacağı bilgisi verilmelidir. 

Okula başlarken tabi ki ilk günler çocuklar anne babalarından ayrılmak istemeyebilir. Aile bireylerinden ayrı kalma konusunda zorluk yaşayabilir. Ayrılırken ağlayabilir, okula girmek istemeyebilir. Böyle bir durumla karşılaşmanız normaldir. Bu durum çocuğunuza özel bir durum olmayıp okula yeni başlayan her çocuğun yaşayabileceği olağan bir durumdur. Öncelikle bu duruma karşı hazırlıklı olmak gerekir. 

Okul reddi durumlarında neler yapılmalıdır? 

1-Diğer çocuklarla kıyas yapmaktan kaçınılmalıdır, her bireyin yeni bir ortama, koşula uyum sağlama adapte olma süresi ve süreci farklıdır.  

2-Böyle bir durumda kızma, öfkelenme, suçlama sorunu çözmeyecek aksine kötüleştirecektir. 

3- Çocukla iletişim kurmak çok önemlidir. Okula gitmek istemiyorsa, nedenlerini konuşmalı, onu dinlemeli, duygularını anlamanız yardımcı olacaktır 

4-Sorun ev içi, aile içi kaynaklı ise bu alanda düzenlemeler, aile içi iletişimi güçlendirmeye ve çocuğun yaşına ve bilişsel gelişimine uygun becerileri geliştirmesine yönelik destekleyici yaklaşımlarda bulunulmalıdır. 

5-Okul kaynaklı ise, okul alanında düzenlemeler yapılmalıdır. Bazen sadece okulun fiziki şartları bile çocuğun okul reddi geliştirmesine neden olabilir. Okul içindeki bireylerle arasında bir sorun varsa, rehberlik servisinin ve idarecileri de içine alacak bir yaklaşım işe yarar. Okul nedenli sorun aşılamıyorsa son aşamada sınıf ya da okul değişikliği de yapılabilir.   

6-Çocuk kendini rahat hissedinceye kadar ebeveyn sınıfta bekleyebilir, aşamalı olarak çocuğun ebeveyni ile kaldığı süre azaltılıp, fiziksel yakınlık mesafesi arttırılmalıdır.  

7-Ebeveyn tarafından okula bırakılıyor ise, ayrılma süreleri, vedalaşmalar mümkün olduğunca kısa tutulmalı,  ne zaman tekrar almaya geleceği ve tam olarak nerede bekleyeceği bilgisi açık ve net bir şekilde çocuğa ifade edilmelidir.  

8-Okul reddi olan çocukların öğretmenlerine de iş düşmekte. Daha sıcak, kucaklayıcı, sevgi dolu yaklaşıp çocuğun ortama ve öğretmene ısınmasını sağlamalı, esnek davranmalı, katı kuralcı olmamalı gerekirse çocuk tek başına durabilene kadar annesi ile bir süre kalmasına izin vermeli. 

Sonuç; 

Tedavide temel amaç çocuğun en kısa süre içerisinde okula dönmesini sağlamaktır.  

Okul reddini tetikleyen varsa ebeveyn yoğun aşırı kaygı vs durumlarda ebeveynlerin de destek alması gereklidir. 

Tedavi çocuk ve ergen ruh sağlığı uzmanı ebeveyn ve okul personeli ile ișbirliği içinde yürütülmelidir 

Okul reddinin nedenine göre bir yaklaşımda bulunulması, uyum bozucu aşırı kaygı, depresyon durumlarında bilişsel davranışsal terapiler ve ihtiyaç halinde medikal tedaviler uygulanmalıdır. 

Okul reddi çözümü olan acil müdahale gerektiren bir durumdur, baş edemediğiniz durumda mutlaka bir uzman yardımına başvurunuz. 

Çocukluk çağında görülen Otizm başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

Çocukluk çağında görülen Otizm

Çocukluk çağında görülen Otizm

Çocukluk çağında görülen nörogelişimsel bir bozukluktur. 2-3 yaşlarından itibaren belirti tablosu netleşse de tipik olgularda 1 yaşlarından itibaren semptom verebilmektedir. Her ne kadar nadir bir hastalık olarak bilinse de son zamanlarda sıklığının gittikçe arttığını görmekteyiz. Bugünki bilgilerimiz ile her 68 çocuktan birinde otizm görüldüğünü bilmekteyiz. 

Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemekle beraber, genetik çalışmalar birçok gen etkileşiminin otizme yol açtığını desteklemektedir. Bu gen etkileşimleri ile uygun çevresel şartlar bir araya geldiğinde hastalık oluştuğu düşünülmektedir. Ailenin maddi durumunun ya da yetiştirme tutum ve davranışlarının otizm ile ilişkisi bulunmamaktadır. 

Otizm, çocuğun yaşından beklenen iletişim ve sosyal etkileşim becerilerinde gecikme ve sapma, ilgi alanında kısıtlılık olarak tanımlanır. 

Göz teması kurmaması, ismiyle seslenildiğinde dönüp bakmaması, yaşından beklenen dil becerilerinde gecikmeler olması (6 aylık iken agulamaması, 9 aylıkta hecelemenin olmaması, 1 yaşında tek tük te olsa kelime çıkaramaması, 2 yaşında 2-3 kelimelik cümleler kurmaması gibi ), kucağa alınırken kollarını açmaması, birlikte oynamaya çalıştığınız zaman kayıtsız kalması, kendi iç dünyasındaymış gibi görünmesi, tek başına oynaması, yüz ifadelerinize tepkisiz kalması, ebeveynin dikkatini çekmeye çalışmaması gibi belirtiler otizm açısından şüphe uyandırır. 

Tanı daha çok iyi bir klinisyen tarafından ayrıntılı inceleme ile konur. 

Çocukluk çağında Otizmin kesin ve spesifik bir tedavisi yoktur. İyi yapılandırılmış eğitsel programlar, özel eğitim ile çocukta geri kalan dil ve iletişim becerilerinin arttırılması, sosyal becerilerin güçlendirilmesi, uygun olmayan davranışların azaltılması hedeflenir. Ortalama her 10 otizmli çocuktan 1 i erişkinlik döneminde  tam bağımsız bir hayat sürdürebilir. 

Sonuç olarak otizm; çocukluk döneminde başlayan ve hayat boyu devam eden bir nörogelişimsel bir hastalık olup, nedeni tam olarak bilinmemekte ve radikal tedavisi bulunmamaktadır. Erken yaşta bu çocukların tanılanması ve bir an önce eğitsel programlara dahil edilmesi, aile bireylerinin ve akranlarının da programlara dahil edilmesi gereklidir. 

Ergenlik dönemi depresyonu  başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

Sınav kaygısı ile başetme yolları

Sınav kaygısı ile başetme yolları

Kaygı, hayatın olağan akışında, bazı stres durumlarında her insanın zaman zaman duyumsadığı temel duygulardan biridir. kimi insanlar kaygıyı korkulacak, hayatı mahvedecek bir öcü olarak görür. Sanılanın aksine kaygı kurtulunması, yok edilmesi gereken bir duygu değildir. Düşük kaygı düzeyi kişiyi umursamaz yapar, sorumluluklarını ertelemesine, işlerin birikmesine neden olabilir. Ilımlı düzeyde kaygı enerji verir, içsel motivasyonu arttırır ve kişiyi hedefine ulaşması için harekete geçirir. Aşırı kaygı düzeyleri ise kişiyi harekete geçirmek yerine hiçbirşey yapamaz duruma getirebilir, kişinin işinden gücünden olmasına neden olur.

Kaygı durumlarında kişinin bedensel, zihinsel ve duygusal aşırı uyarılmışlık hali gelişir. Kaygının nedeni daha çok olayın knedisinden değil de kişinin o olayla ilgili düşüncesinden kaynaklanır.

Sınav kaygısında ise; sınav ve sonuçlarına dair aşırı, çarpıtılmış olumsuz düşünceler vardır. Bu düşünceler kişinin aşırı endişe duyumsamasına neden olur ve bedende, zihinde birtakım değişikliklere sebebiyet verir.

Sınav öncesinde ya da esnasında, sınavla ilgili değerlendirme öncesinde ya da esnasında ellerde uyuşma, terleme, titreme, mide ağrıları, baş ağrısı, baş dönmesi, zihnin boşalmış hissi, yüzde kızarma, nefes alamama gibi belirtileri yaşıyorsanız sınav kaygınız olabilir. Bu belirtilerle beraber kişinin zihninde olumsuz düşünceler hakimdir.

  • sınavı kazanamayacağım
  • kazanmazsam mahvolurum
  • düşük not alırsam annem babama ne derim
  • kötü puan alırsam arkadaşlarım dalga geçer
  • bu sınav benim için tek çıkış yolu
  • zaten tembel, aptalın biriyim

Bu durum, kişinin sınav öncesinde edindiği bilgi ve becerilerini sınav esnasında gösterememesine, performans düşüklüğüne ve başarısızlığa götürebilmektedir. Ve en nihayetinde kendini gerçekleştiren kehanet gibi kendisi ile ilgili değersizlik yetersizlik düşünceleri olan kişinin bu düşüncelerinin pekişmesine neden olur.

Peki böyle bir durumda ne yapmak gerekir?

Sınav kaygısı ile başetmek mümkün mü?

Öncelikli hedef; sınav kaygısının hangi alanlarında sorun yaşadığını anlamaya çalışmaktır.

Bunlar nelerdir?

  1. Kişi başarısını kendi özsaygısı ile bir mi görmekte, kendisinden beklentieri aşırı yüksek mi? Örnek: sınavı kazanamazsam mahvolurum, ölürüm, biterim
  2. Çevresindeki insanların onu nasıl değerlendirdiğini aşırı mı önemsiyor ya da çevresindeki kişilerden kendisi ile ilgili yüksek beklentiler mi var?Örnek: “Ailem benim için büyük fedakarlıklar yaptı, kazanamazsam onları hayal kırıklığına uğratırım”
  3. Gelecek ile ilgili endişeler mi taşıyor? Gelecekteki mutluluğunun tek ölçütü olarak sınavdaki başarıyı mı görüyor?
  4. Sınava hazırlanma aşaması bir kriz dönemine mi dönüşmekte, sürekli olarak olumsuz ihtimaller mi düşünülüyor? Örnek; Her an bir aksilik çıkabileceği endişesi, ‘Sınava yetişemezsem, hastalanırsam sınava giremezsem, , kaza geçirirsem, ya sınavda tüm bildiklerimi unutursam’
  5. Sınava hazırlanırken, iştahsızlık, uykusuzluk, gerginlik gibi bedensel rahatsızlıklarla mücadele mi ediyor?
  6. Sınava hazırlanırken ya da sınav esnasında çevresiyle aşırı ilgilenip, dikkatini toplamakta mı zorluk yaşıyor?
  7. Sınavları kendi varlığı ve geleceği için bir tehdit olarak mı algılıyor?

Temel sorunu anladıktan sonra, hangi alanlarda zorluk yaşıyorsa o alanlarla ilgili çözüm odaklı bir çalışma yapılmalıdır.

Yapılacaklar listesi

  1. Beslenmenize dikkat edin.
  2. Düzenli yormayacak şekilde spor aktiviteleri, egzersizler yapın.
  3. Uyku hijyenini sağlayın
  4. Sınavlara en iyi şekilde, bir plan ve program dahilinde hazırlanın.
  5. Zamanı iyi kullanın (hazırlanma aşamasında ve sınav esnasında)
  6. Kendi kapasitenizin farkına varın ve gerçekçi beklentiler ve hedefler koyun.
  7. Sınav ve sonuçları ile ilgili olumlu tutum ve düşünceler geliştirin.
  8. Yeterli ve uygun bir hazırlık aşamasından geçtikten sonra sınavdan sonra sonuç ne olursa olsun kendinizi ödüllendirin.
  9. Bedeninizdeki belirtileri farkettiğiniz anda doğru nefes alma teknikleri ve gevşeme egzersizleri ile kendinizi rahatlatın.

Kaygılarınızla bahşetmek mümkün

Tüm bunlara rağmen yine de başetmekte zorlanırsanız profesyonel destek almanızda fayda vardır.bilişsel davranışçı terapi yöntemi ile kaygılarınızla başetmek mümkün hale gelir.

Bilişsel Davranışçı Terapi yöntemi ile kısa süreli ve yapılandırılmış bir biçimde birtakım teknikler kullanılarak olumsuz duyguların şiddetinde azalma, aşırı değerlendirilmiş, çarpıtılmış düşüncelerin gerçeğe uygun hale dönüştürülmesi amaçlanır. Kişinin geçmişte bir olay ya da yaşanan bir süreç nedeniyle geliştirdiği mantığa aykırı düşünce, uyum sağlamayan duygu ve davranışların değiştirilmesi hedeflenir. Bu düşüncelerin gerçekçi bir şekilde yeniden değerlendirilip değiştirilmesi, duygularda ve davranışlarda düzelmelere yol açar. Daha kalıcı düzelmeler ise hastanın işlevsel olmayan birtakım temel inançlarının değiştirilmesi ile olur.

Ergenlik dönemi depresyonu  başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

feedback_mix.png