makaleler

Sınav stresi ve sınav kaygısı ile nasıl başedebiliriz?

Çabuk sıkılma, ödev yapma konusunda isteksizlik, sürekli oyun oynama isteği, zamanı iyi yönetememe bir sorunun habercisi olabilir mi?

Herkese merhabalar,

Dikkatin kolayca dağılması,

ders dinlerken konsantre olamama,

uzun süre masa başında oturamama,

ödev zamanlarında uykum geldi, çişim geldi, acıktım gibi çeşitli bahaneler ile uzun molalar verme,

sıkça kalem, silgi, mont, kaban, şemsiye gibi eşyaları okulda unutma ya da kaybetme,

günlük işlerde unutkanlık,

zamanı iyi yönetememe,

sabırsızlık, tutturmacılık, bekleyememe,

isteklerini, haz ve keyif alanlarını ertelemekte güçlük, sorumlulukları ise aksine sürekli erteleme isteği,

çok konuşma, laf aralarına girme,

gibi belirtiler, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunun habercisi olabilir.

Bu belirtiler genellikle günlük yaşamı etkiler ve kişinin iş, okul ve ya sosyal ilişkilerde zorluklar yaşamasına neden olabilir.

Bu tür belirtiler küçük yaşlardan beri başlayıp uzun süre devam ediyor ise bir çocuk ve ergen psikiyatri uzmanına başvurun.

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

Çocuklarda en sık görülen nörogelişimsel bozukluk. “Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu”

Bugün sizlere, beyin ön bölgesinde nörogelişimsel bir sorun varlığında evde ve okulda neler ile karşılaşabiliriz?

Bunlardan bahsedeceğim.

Ders esnasında bir çocuk sürekli olarak etrafına bakınıyor veya dışarıyı izliyorsa,

Oturması gereken yerden sürekli ayağa kalkıyor ve söz hakkı almadan konuşuyorsa,

Evde ödev zamanlarında sürekli olarak uykum geldi, çişim var veya acıktım gibi çeşitli bahaneler üretiyorsa,

Kalemini, silgisini, montunu veya şemsiyesini sürekli olarak okulda unutuyor ya da kaybediyorsa,

İsteklerini, haz ve keyif anlarını ertelemekte güçlük çekiyor fakat bunun aksine sorumluluklarını ise sürekli olarak erteliyorsa,

Ve bu tür belirtiler günlük yaşamını sıklıkla olumsuz olarak etkiliyor ise bir çocuk ve ergen psikiyatri uzmanına başvurun.

Bir önceki yazı;

Otizm spektrum bozuklukları için kırmızı bayrak kriterleri nelerdir?

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

Otizm spektrumu için kırmızı bayrak kriterleri nelerdir? Ne zaman şüphe duyulmalı?

Otizm spektrum bozuklukları için kırmızı bayrak kriterleri nelerdir?

Peki ne zaman otizmden şüphe duymalıyız ve ne zaman uzman desteği almalıyız?

Herkese merhabalar,

Çocuklarda otizm spektrum bozukluğunu değerlendirirken, erken tanı ve müdahale oldukça önemlidir.

Bu kapsamda, ebeveynler ve bakımverenler;
9 ile 30 ay arasındaki çocuklarda potansiyel kırmızı bayrak kriterlerini göz önünde bulundurmalıdır.

otizm spektrumu

Peki nedir bu kırmızı bayrak kriterleri:

Çocuk sizin gülümsemenize yanıt vermiyor ise,
Onunla konuştuğunuzda yüzünüze bakmıyor ise,
İlgilendiği bir nesne ya da oyuncağı işaret ederek sizin dikkatinizi çekme çabası içine girmiyor ise,
Etkileşime girmeye çalıştığınızda kayıtsız ve ilgisiz kalıyor ise,
İsmi ile seslendiğinizde dönüp bakmıyor ise,
İşaret ettiğiniz nesneye bakmıyor ise,
Sizi taklit etmiyor ise,
12 ay üstünde olup 5 sessiz harften fazlasını çıkaramıyor ise, çocuğunuz normal gelişiminden sapma gösteriyor olabilir.

Ebeveynler, çocuklarında bu tür belirtileri fark ederlerse veya şüphelenirlerse bir uzmana başvurmalıdır.

Otizm spektrumu Erken tanı ve küçük yaşlarda başlatılan eğitim programları ile davranış terapileri, çocuğun yaşam kalitesini artırarak öz bakım, iletişim ve sosyal becerilerine olumlu katkı sağlayacaktır.

Çocukluk çağında görülen Otizm başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

Üstün yetenekli çocuklar

Üstün yetenekli çocuklar

Son zamanlarda gündemde olan üstün yetenekli çocuklar ile ilgili birçok yerde insanların kendilerince görüş bildirdiğini görüyorum ve etrafta dolaşan zararlı olduğunu düşündüğüm bilgi kirliliğini önlemek adına kısaca bilimsel veriler ışığında sizleri bilgilendirmek isterim.

Öncelikle nedir bu üstün yetenek?

Üstün yetenek, kişinin kendi yaş grubunda çeşitli alanlarda, normal olarak kabul edilen standartlardan nitelik ve niceliksel olarak farklı, ileri, üstün bilişsel becerilerinin olması ve eşzamanlı olmayan bir gelişim göstermesidir.

Bu bilişsel gelişimin olumlu tarafları vardır. Örneğin bu çocukların; dil gelişimi daha erken gelişir, bilgi dağarcıkları daha fazladır, daha çabuk ve hızlı öğrenme becerisine sahiptirler, pratik düşünme becerileri yüksektir.

Bu eşzamanlı olmayan gelişim her ne kadar bilişsel alanda üstünlük olarak görülse de, aynı durum fiziksel duygusal ve sosyal alan için geçerli olmayabilir. Aksine sosyal ve duygusal ihtiyaçlarının da karşılanması gerekir.

Kendilerinin diğer çocuklardan farklı olduklarına dair bir farkındalık oluştuğunda, gerek aile, gerek okul gerekse çevre tarafından gözönünde tutularak, ilgi ve odak merkezi olabilmektedirler. Ayrıca bu çocuklardan sürekli bir başarı beklentisi olabilmektedir.

Bu durum bu çocuklarda sürekli ilgi beklentisi hali oluşturabilir ki ilgi geri çekildiğinde bu durum, çocuklarda duygusal olarak çökkünlük oluşturabilmektedir.

Üstün yetenekli bir çocuk kendisine yüklenen bu başarı beklentisini içselleştirir ise; kendisini sürekli başarılı görmek isteyecektir, her zaman en iyisi olma, hatasız ve kusursuzca davranmaya, düşünmeye çaba sarf ettiğinde ise bu durum, performans kaygısı, mükemmelliyetçi kişilik, başarısızlığa tahammülsüzlük ve akabinde mutsuzluk oluşturabilmektedir.

Üstün yetenekli çocuklar kolay bir durumla rahatlıkla başederken, zorlandıkları bir alanda beceremediğinde kolayca öfkelenebilir.

Spot altında olduklarından, tüm gözler üzerlerinde olduğundan yetersizlikleri ve sınırlılıkları da kolayca fark edilebilir.

Bu çocukların yaşıtlarından farklı ilgi alanları olabilir. Örneğin tarih, sanat, uzay bilimi, felsefe konularına aşırı ilgi ve merak duyabilir ve neticesinde yaşıtlarından hatta ve hatta yetişkinlerden çok daha fazla okuyup, öğrenip yoğun bilgi birikimine çok erken yaşta erişebilmektedirler. Yaşıtlarından farklı ilgi alanları olduğu için, konuşurken ya da oyunlar oynarken ortak payda bulmakta zorlanma yaşanırsa bu uyumsuzluk durumunda hem normal potansiyele sahip çocuklar hem de kendileri keyif almayabilir, böyle bir durumda diğer çocuklar tarafından dışlanabilir, ya da kendilerinin sosyal açıdan yalnızlaşmasına neden olabilmektedir.

Yapılan araştırmalarda üstün yetenekli çocuklarda mükemmeliyetçi kişilik örüntülerinin daha fazla olduğu, yeterli miktarda mükemmeliyetçiliğin olumlu olduğu lakin aşırı mükemmelliyetçiligin olumsuz ve uyumsuz sonuçlar doğurduğu, kendine olan güveni ve benlik saygısını azalttığı görülmüştür.

ÖNERİLER

1- Üstün yetenek doğuştan getirilen bir potansiyel olup, kişinin üstün potansiyelli olması, uygun, yeterli ve sağlıklı eğitim, duygusal ve sosyal destek varlığında kişiyide toplumu da ileriye taşır.

2- Üstün yetenekli çocukların benzer ilgileri ve benzer yetenekleri olan çocuklarla bir arada eğitim görmesi daha yararlıdır.

3- İçinde bulundukları sınıf içinde yeterli ve uygun seviyede zorlanmaları sağlıklıdır.

4- Eğitim-öğretim sisteminin ve içeriğinin yetenekleri ve öğrenme becerileri doğrultusunda esnetilmesi gereklidir.

5- Üstün yetenekli çocukların, ileri seviyedeki bilişsel kapasiteleri, eşzamanlı olmayan bilişsel gelişimleri, aşırı duyarlılıkları ve mükemmelliyetçi kişilik örüntülerinin olması bazı duygusal ve sosyal sorunlara yol açabilmekte, bu konularda psikolojik destek almaları uyum ve iyilik hali için faydalı olacaktır.

6- Duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması bağlamında gerek bireysel, gerek grup içinde, gerek aile gerekse okul ile psikolojik destek mekanizmalarının sağlıklı bir şekilde yürütülmesi önemlidir.

Dr. Fırat Hamidi
Çocuk ve ergen psikiyatri uzmanı

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

Sosyal medya gerçek bir sosyallik mi?

Yakın bir geçmişe kadar geleneksel medya yerini sosyal medyaya bırakmış durumda. Eskiden anne baba çocuk tüm aile toplaşıp televizyon izlerken şimdilerde herkesin elinde akıllı telefon, insanlar sosyal medya dünyasında.

Erişkin insanların birçoğunun sosyal medya hesabı bulunmakta. İnsanlar gittikleri yerleri, yedikleri yemekleri, buluştukları insanları, aktiviteleri, etkinlikleri kısaca her şeyi sosyal medya üzerinden arkadaş ya da takipçileri ile paylaşmakta.

Şimdilerde en sık kullanılan sosyal medya alanları instagram ve twitter, belli yaşın üstündeki insanlar halen facebook tan vazgeçmiş değil 🙂

Günümüzde çocuk ve gençlerden çok anne baba ların da sosyal medya ile aşırı yoğun uğraş içinde olduğunu bilmekteyiz. Sosyal medya; arkadaş edinme, beğeni toplama, takipçi arttırma hatta ve hatta reklam ve pazarlama yolu ile para kazanma aracı olarak kullanılabilmekte.

Sosyal medya aracılığı ile sosyalleşelim derken sanal, yapay, yüzeysel bir ortamın içinde gerçek, reel hayatı kaçırabilmekteyiz. Sanal ortamda daha fazla vakit geçirdikçe, reel toplumsal ortamlardan uzaklaşmaktayız.

Tavuk yumurta misali; yalnızlık çeken insanlar daha fazla sosyal medya ortamında vakit geçirirken, sosyal medya ortamında vakit geçirdikçe bu durum da insanı kalabalık içinde yalnızlığa sürüklemektedir.

Peki çocuklar için durum nedir?

Çocuk; anne-babasının davranışlarını meraklı gözlerle gözlemekte ve anne babasının uğraştığı, ilgi duyduğu şeylere aynı ölçüde ilgi duymakta.

Çocuklar da anne babalarından ve çevrelerinden gördükçe önce rol model alarak sonra  sosyal öğrenme stili ile sosyal medya kullanma isteği ve arzusu içine girmekte.

Peki çocuk ve gençler için anne babalar ne yapabilir ?

Sosyal medya hesabı açmak için 13 yaş sınırı olduğunu hepimiz bilmekteyiz lakin yine biliyoruz ki çocuklar yaşlarını büyük belirtmek suretiyle hesap açabilmekte, hatta anne babaların küçücük çocuklarına hesap açıp yönettiklerini de üzülerek  görmekteyiz.

Yapılan araştırmalar; 2-3 yaşlarından önce erken yaşta ekran maruziyetinin çocuklarda otizm, gelişimsel gecikme, öğrenme güçlüğü, hareketlilik, dikkat sorunları gibi sorunlar için risk taşıdığını göstermiş.

Çocuk ve gençlerde yoğun sosyal medya kullanımı ile depresyon, kaygı, ders başarısında düşüklük, akran iletişiminde zayıflık arasında ilişki olduğu saptanmış.

Yine sosyal medya aracılığıyla tanımadığı kişiler ile konuşan, görüşen, özel bilgilerini paylaşan, siber zorbalığa maruz kalan, intihara sürüklenen vakalar bildirilmiştir.

Sosyal medya kullanımını tabiki tamamen kısıtlayın demiyorum, 13 yaşına geldiğinde çocuğunuz ile birlikte hesap oluşturabilirsiniz, şifresini bilmeniz önemlidir, rahatsızlık vermeden, nasıl kullanması gerektiğine yönelik ışık tutup, yol gösterici olabilirsiniz.

Sadece arkadaş listesini ara ara kontrol edip, yorumlarına ve paylaşımlarına bakıp denetlemeniz yeterlidir.

Yolunda gitmediğini düşündüğünüz bir durumda onu korkutmadan sevgiyle yaklaşıp yanında olduğunu ve yardımcı olabileceğiniz mesajını vermeniz yeterli.

Sosyal medya sosyalleşmenizi engellemesin.

 

 

 

Akran zorbalığı üzerine

Akran zorbalığı üzerine

Akran, kelime olarak yaş, meslek ve toplumsal durum açısından birbirine eş anlamına gelmektedir. Zorbalık ise, güç kullanmak, korkutmak ya da tehdit etmek suretiyle başkaları üzerinde zor kullanma anlamı taşımaktadır.

Akran zorbalığı dediğimiz şey; bir grup ya da kişi tarafından, bir gruba ya da kişiye yönelik söz, fiziksel temas ve ya saldırgan bir davranış yolu ile zor ve kaba güç kullanmak, karşıdakini  olumsuz yönde etkilemek demektir.

Daha anlaşılır olması için örnek verecek olursak;

birine lakap takma, dalga geçme, alay etme, tehdit etme, usandırma, itme, vurma, zorla para isteme, küçük düşürme akran zorbalığına girer.

Akran zorbalığı diyebilmemiz için, zorba davranışlarda bulunan ve bu davranışlara maruz kalanlar arasında güç dengesizliğinin olduğu, zorba davranışın bilinçli ve sürekli yapıldığı, bu davranışların yıldırma ve zarar vermek amacını taşıması gerekir.

Zorbalığı yapan kişiye zorba, maruz kalan kişiye ise kurban denir. Zorbalık davranışını sergileyen çocuk ya daha güçlüdür ya da kurban tarafından öyle algılanır. Öncesinde herhangi bir kışkırtma yoktur.

Gerek anaokulu döneminde gerekse lise yıllarında her yaş grubunda görülebilmektedir. Yapılan çalışmalarda akran zorbalığına maruz kalma oranları %8-40 arasında değişmektedir.

Akran zorbalığının hedefi olan çocuklarda aşırı kızgınlık ve duygusal stres görülmekte ve bu davranışlar zorbalık davranışı gösteren çocukları tahrik ettiği için sürekli bir hedef haline getirir. Bu zorba davranışlar, kurban çocuklarda davranışsal ve duygusal sorunlar oluşturmaktadır.

Zorbalar kimleri kurban olarak seçer?

Arkadaşları, akranları tarafından kabul görmeyen, reddedilen çocuklar sosyal açıdan yetersiz ise kurban adayı olmaları kolaylaşır. Tek başına gezen ya da az sayıda arkadaşı olan çocukların kurban olma riski daha yüksektir. Zorbalık davranışı gösteren çocuklar genellikle kendileri gibi çocukları arkadaş olarak seçerler. Bu anlamda bir ya da daha fazla arkadaşa sahip olma akran zorbalığına karşı koruyucudur.

Peki ya bir çocuk neden akranına zorbalık gösterir?

  1. Arkadaşına baskı yaparak, onu aşağı çekmek suretiyle, kendisini diğer arkadaşları arasında üstün görmek istediği için,
  2. Ailesinde ya da çevresinde sorunların çözüm yolu olarak baskı unsurunu görüp öğrendiği için.
  3. Akranına, kurbana gösterdiği baskıyı, kurbanın hakkettiğini düşündüğü için.

Zorba davranışlar ne şekilde görülür ?

  1. Fiziksel zorba davranışlar;
    İtmek, çekmek, çelme takmak, tekme atmak, yumruk atmak, tokat atmak, tükürmek, saç çekmek, tırmalamak, zor kullanarak eşyasını almak
  2. Sözel zorba davranışlar;
    Lakap takmak, küfür etmek,  alay etmek, dalga geçmek, onurunu zedeleyecek sözler söylemek, hakaret etmek, dedikodu çıkarmak, tehdit etmek
  3. Duygusal zorba davranışlar;
    Konuşmamak, dışlamak, yalnız bırakmak, ağır işler yaptırmak,
    etkinliklere dahil etmemek, yardım etmemek
  4. Cinsel zorba davranışlar;
    Cinsellik içeren sözler, sarkıntılık, elle rahatsız etme

 

 Bir çocuğun zorba davranışa maruz kaldığını nasıl anlarız?

Bir çocuk için daha önce hiç deneyimlemediği bir olumsuz deneyim oldukça stres verici bir durumdur. hele ki zorba davranışta bulunan kişi sınıfından ya da okulundan biri ise ilk duygu keyifsizlik, mutsuzluk ve hayalkırıklığı olacaktır. Zorba davranış süreklilik gösterirse çocuğun öz güveninde azalma görülebilir. Sosyal ilişkileri bozulabilir.

Çocuk, zorbalık davranışının hedefi olmaktan nasıl kurtulacağını düşünür, kafası meşguldür ve  kendini derslere adapte edemez. Bu yüzden ders başarısında düşme görülebilir. Tekrar ve yeniden aynı davranışa maruz kalacağına dair endişeler görülür.  Tekrar aynı davranışa maruz kalmamak için okula gitmeyi reddedebilir. Okula karşı isteksizlik, soğuma görülebilir. Okula gitmeye hazırlık yaparken yavaş hareket eder, gitmek istemez. süreç ilerlerse ve üdahale edimez ise okul fobisi görülebilir.

Okula başlarken başlıklı yazımda anne-babalara tavsiyeler ve okul reddine karşı önerilere bakabilirsiniz.

Ayrıca Çocuklarda cinsel istismar ve korunma yolları başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz.

Akran zorbalığını önlemek için 6 temel kural.

  1. Akran zorbalığı önlemek için, öncelikli hedef çocuklara daha ilk yaşlardan itibaren önce evde anne ve babalar olmak üzere, okul döneminde ise sınıf öğretmenleri ve rehberlik hizmetleri tarafından toplumsal kurallar ve ahlaki değerler öğretilmeli.
  2. Çocuklar sevilen kişileri rol-model alırlar. Bu yüzden her ebeveyn kendini çocuğuna uygun bir rol model olarak sunmalı. Yani evde yaşanan bir sorun şiddete başvurulmadan çözülmeli. Unutmayalım ki değişime önce kendimizden başlamak gerekir.
  3. Ebeveyn olarak, okul ile işbirliği içinde olunmalı, okuldaki durumu ile ilgili belli zaman dilimlerinde bilgiler alınmalı,
  4. Çocuğunuzla sürekli konuşun, anlattığı yaşadığı olayları önemseyin, duygularını paylaşmasına izin verin. Her koşulda yanında olduğunuzu ve ona değer verdiğinizi hissettirin.
  5. Dürüst olmak, güvenilir olmak, yalan söylememek, başkasının eşyasına izinsiz dokunmamak, izin istemek, yeri geldiğinde özür dilemek gibi ahlak kurallarını öğretmek gerekir.
  6. Okul kurallarına uymak, sıra bekleyebilmek, davranışlarını kontrol edebilmek gibi birtakım davranış kurallarını öğretmek gerekir.

Okullarda sıkı bir şekilde akran zorbalığı denetlenmeli

  1. Okullarda denetleme sistemlerinin olması gerekir. Gerek teknolojik birtakım makinelerle (kamera sistemleri, dedektörler vs), gerekse okul içinde güvenlikten sorumlu kişilerle uygun denetim sağlamak gerekli.
  2. Zorbalık davranışına maruz kalan çocuk, durumu anne-babasına, öğretmenine ya da güvendiği birine hemen söylemelidir. Zorbalık davranışına tanıklık eden kişi de aynı şekilde derhal durumu öğretmeni ya da güvenilir ulaşabileceği biriyle paylaşmalıdır
  3. Çocukların hep beraber, bir arada birlikte keyif alabilecekleri grup aktiviteleri düzenlemek önemli. (spor drama vs) Hem çocukların kaynaşmalarını sağlar, hem grup içinde ortak birlikte hareket etmeyi sağlayarak, birbirlerine olan dayanışmalarını arttırır. Onları yalnız kalmaktan koruyun.
  4. Okul içinde verilen eğitimlerle, çocuklarda stres yönetimi, öfke kontrolü, iletişim becerileri öğretilmeli. Bir sorun karşısında sorun çözme becerileri arttırılarak, şiddet dışı yollara başvurmaları konusunda teşvik ettirmeli.
  5. Okuldaki öğretmenlerin ve idarecilerin, öğle arası, ders arası gibi zamanlarda zorbalık davranışının gerçekleşmesi muhtemel koridor, lavabo, bahçe gibi riskli alanları sık sık kontrol etmesi gerekir.
  6. Okulda öğrenciler arasında bir olay yaşanmışsa karışan, tanıklık eden ve maruz kalan öğrencilerin ailelerine haber verilmeli, durum ile ilgili bilgilendirilmeli, çözüm sürecinde yardımları istenmeli.
  7. Akran zorbalığı ara buluculuğu programı uygulanmalıdır. Bu programda öğrenciler arasında yaşanan sorunların arkadaşlarının desteği ve yardımıyla çözmeleri hedeflenir. Sorun davranışının yine kendi arkadaşlarıyla birlikte konuşulup, bu sorunu nasıl çözmeleri gerektiği ile ilgili çözüm üretmeleri beklenir.
  8. Çocuğunuz akran zorbalığı kurbanı olduysa, ya da zorbalık davranışları gösteriyorsa psikolojik destek almak için mutlaka bir uzmanla iletişime geçin.

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

Sporun çocuklar üzerindeki etkileri ve fanatizm

Sporun çocuklar üzerindeki etkileri ve fanatizm

Spor, günümüz dünyasının en sevilen aktivitelerinden biridir.  Fiziksel aktivite ile motor becerileri geliştirir, zihinsel, ruhsal ve sosyal davranışları düzenler.  Ayrıca belirli kurallar içinde yarışma ve motivasyon güdülerini harekete geçireren biyolojik, pedagojik ve aynı zamanda sosyal bir uğraştır. Bir spor dalıyla uğraşan veya izleyicisi olan çocukların kişiliğinin gelişmesinde, karakterinin şekillenmesinde de rol oynar.

Çocuğun kendine olan güveninin artmasında, sosyal bir insan olmasında, pratik düşünme yeteneğinin gelişmesinde, zihinsel olduğu kadar, bedensel ve ruhsal olarak da sağlıklı olabilmesinde önemli etkisi bulunmaktadır.  

Çocuklar genelde eğlenmek, heyecan duymak, birlikteliği sağlamak, güç geliştirmek ve yeni beceriler edinebilmek için spora ilgi duyarlar. Futbol sporunun günümüzde yapılan spor dalları arasındaki önemi ve yeri tartışılmazdır. Bu gün dünyada top ile oynanan 20’ye yakın spor dalı olmasına rağmen, top oyunu düşünüldüğünde en popüler spor futbol olmuştur.

Futbolun çocuklar üzerindeki etkileri 

 Sürekli olarak kazanmak zorunda olmak gibi uğraşı ve beklenti içine girildiğinde çocuklar için bazen spor, bir oyun olmaktan çıkarak bir yaşam kavgası halinde algılanabilmektedir. Çocuğun yanında sergilenen her davranış gibi takım tutma, destekleme, taraftar olma, maç izlerken ebeveynin  tutum ve davranışları, futbol muhabbeti yaparken ağızdan çıkan cümleler, maç sonu yapılan taraflı/tarafsız yorumlar çocuğun da takım tutma, destekleme, karşı takım ve seyircisi hakkındaki  tutumu konusunda yol gösterici ve belirleyici olacaktır.  

Oysa spor sevmeyi, hakkını aramayı ve hak yememeyi, paylaşmayı, yarışmayı, kurallara uymayı, kazanma ve kaybetmeyi kabullenmeyi, ilkel dürtülerin toplumun kabul ettiği biçimlerde anlatım bulmasını, yeni toplumsal ortamlara katılmayı, yeni arkadaşlar edinmeyi, haz duymayı kapsar. Haz alma hem spor yapanlarda, hem de izleyicilerde görülür. Spor karakteri şekillendirir, takım sporları işbirliği yapmayı öğretir, bireysel sporlar kişisel disiplini geliştirir ve saldırganlık dürtülerini doğal yolla ve sosyal kurallara uygun olarak boşaltmayı öğretir. 

Takım tutmak, desteklemek, taraftar olmak kavramları insanların içindeki aidiyet duygusu ile de ilişkilidir. Daha küçük yaşlarda çocuklar spora, özellikle erkek çocuklar futbola ilgi duymaya başlar. Rol-model aldığı kişi ile (bu daha çok babadır) maç izlemek, maçlara gitmek çocuk için oldukça keyif verici, eğlenceli bir aktivitedir.  

Çocuk için anne-baba omnipotenttir

Çocuk için anne-baba omnipotenttir. Yani tam ve mutlak güç anlamına gelmektedir ve anne-babanın her şeye gücü yeten kişiler olarak algılar ve yansıtır. Anne-baba ne yapıyorsa sorgusuzca doğru kabul eder. Anne-babanın da her insan gibi hataları ve yanlışları olabileceği düşüncesi ergenlikte başlar. Erkek çocuk babasını taklit eder, onun gibi olmak ister ve babasının davranışlarını taklit ettikçe onay/takdir göreceğini düşünür.  

Özelde futbolun genelde ise sporun çocuk üzerinde yaratması beklenilen etki/etkiler, çocuğun enerjisini olumlu yönde değerlendirecek bir gruba ait olma, grup içerisinde davranış gösterme, işbirliği yapma, kurallara uyma, kazanmayı ve kaybetmeyi kavrayabilme ve kendisine ve arkadaşlarına saygı duyma, kendine olan güvenini kazanma, fizyolojik olarak sağlıklı olma vb. değerleri geliştirmesidir. Bu olumlu davranışları kazanmalarını isterken, spor ortamlarında şiddet olaylarına tanık olmaları, sporun farklı algılanmasına yol açabilmektedir. Futbol oynamak, izlemek, bir takımı desteklemek, taraftarı olmak kötü bir şey değildir.

Fanatizmin- holiganizmin önüne nasıl geçebiliriz ?

Takım tutmanın anlamını çocuğa nasıl aktardığınız önemlidir. Rakip takımı farklı renklerden kurulu, benzer hedefler için rekabet eden, taraftarlarını da, bizler gibi kendi takımını destekleyen, başarısını arzulayan bireyler olarak gösterdiğinizde sorun yaşanmayacaktır. Aksi takdirde,  evde babası tarafından, dışarda arkadaş çevresinde, okulda, spor sahalarında ve diğer alanlarda baskılanan, anlaşılmayan kendini ifade edemeyen gençler genellikle kendini ifade etme yolu olarak saldırganlığa başvurabilmekte bu durumda okullarda, sportif faaliyet alanlarında ya da eğitim verilen diğer alanlarda ciddi sorunlara neden olabilmektedir. 

Çocuğunuzun tuttuğu takım sizin tuttuğunuz takım ile aynı olmasa da, birlikte keyifli vakit geçirebileceğiniz ortak paylaşımlarınızın olmasına dikkat etmelisiniz. Çocuklar rol model alarak geliştiklerini unutmayın. Herhangi bir sebep ile (sevdiği rengin formada olması, rol model aldığı takım oyuncusu, o dönemde takımın gösterdiği başarı gibi) çocuğunuz farklı bir takımı desteklemek isterse ona saygı göstermelisiniz.

Birlikte maç izlerken, çocuğunuzun tuttuğu takımla ve rakip takım ile ilgili yorumlarınızda kurduğunuz cümleleri özenle seçiniz, takım tutmanın, rekabetin bir saygı ve centilmenlik işi olduğunu anlatınız, öğretiniz.

Fanatizmin, holiganizmin önüne ancak bu şekilde geçebiliriz.

Ergenlik dönemi depresyonu  başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

 

DEHB hakkında doğru bildiğimiz yanlışlar

DEHB hakkında doğru bildiğimiz yanlışlar

YANLIŞ 1. Dikkat eksikliği sadece çocuklarda görülür. Erişkinlerde görülmez.

DOĞRU 1. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısı alan her 3 çocuktan 1 i erişkinlik döneminde de dikkat eksikliğinden muzdariptir

YANLIŞ 2. Dehb da kullanılan ilaçlar bağımlılık yapar

DOĞRU 2. Yapılan çalışmalarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuda kullanılan ilaçların beyindeki etkisinin keyif verici düzeyde olmadığı bağımlılık riskinin düşük olduğu, aksine dehb olanlarda sigara alkol madde kötüye kullanımı daha yüksek olup, hastalık tedavi edilmeyince bu maddelere karşı bağımlılık riski vardır.

YANLIŞ 3. Çocuğum ders başında 5 dakika oturamaz iken nasıl olur da bilgisayar ve televizyon başında saatlerce gözünü kırpmadan oturabiliyor.

DOĞRU 3. internet, televizyon gibi çocuğunuzun ilgisini çeken sevdiği, keyif aldığı durumlarda çocuk pür dikkat olabilir. Dikkat eksikliğindeki asıl problem; sorumluluk alması gereken ödev, proje vb etkinliklerde konuya odaklanıp işe başlamasında, sürdürebilmesinde ve uyaranlar karşısında dikkati dağıldığında hızlıca tekrar o konuya odaklanmasında sorun vardır.

YANLIŞ 4. Hiperaktif çocuklar aşırı zeki olurlar.

DOĞRU 4. Yapılan çalışmalarda hiperaktivitenin zekadan bağımsız bir hastalık olduğu, dehb olanların 1/ 3 ünde normal zeka, 1/3 ünde düşük zeka, 1/3 ünde ise parlak-üstün zeka kapasitesi olduğu gösterilmiştir.

YANLIŞ 5.Dehb hastalığı ilaçsız da tedavi edilebilir.

DOĞRU 5. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu nörobiyolojik temelleri olan, genetik aktarımı olan yapılan yüzlerce çalışma ile kanıtlanmış su götürmez bir gerçektir. İlaç tedavisi ile başarı oranı % 65-75 dolaylarındadır. Yapılan çalışmalarda ilaç dışı diğer tüm alternatif tedavilerin hiçbirinin (psikoterapiler dahil) ilaç tedavisi etkinliğine ulaşamadığı görülmüştür.

YANLIŞ 6. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuda kullanılan ilaçlar sadece okul döneminde kullanılır.

DOĞRU 6. Kullanılan ilaçlar okul ilacı değildir. Dehb çocuğun okul, ev, toplumsal girdiği tüm ortamlarda uyumunu bozan bir hastalık olduğu için haftasonu ve yaz döneminde de kesilmeden kullanılması önerilmektedir.

Ergenlik dönemi depresyonu  başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

 

Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu 

Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu 

Uzun süreli ve kalıcı dikkat süresinde kısalık, aşırı hareketliliği ise hareketlerde ve düşüncede ataklık, acelecilik  olarak tanımlayabiliriz. DEHB (Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu) çocukluk döneminin en sık görülen rahatsızlıklarından dır.

Toplumda görülme sıklığı %5-7 dir. Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu %80-90 genetik bir hastalık olup, genetik aktarımı yapılan çalışmalarda kanıtlanmıştır. 

Annenin hamilelik döneminde aldığı ilaçlar, kullanmış olduğu sigara,alkol, doğumda yaşanılan güçlükler ve yaşamın ilk bir yılı içinde çocuğun maruz kaldığı ağır metal, travma, minimal beyin hasarı oluşturacak nedenler var olan genetik yatkınlığı hastalığa dönüştürebilmektedir.

Konu ile ilgili araştırmalar genetik, nörokimyasal, beyin görüntüleme, kurşun etkisi, diyet etkisi, psikososyal nedenleri belirlemeye yönelik olarak sürdürülmektedir.  

Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu başlangıç yaşı genellikle 3 yaş olup, hareketlilik semptomları çok daha erken yaşlarda da kendini gösterebilmektedir. Anaokul döneminde ilk sinyalleri verir, tanı daha çok düzenli öğrenim için gerekli dikkat süresi ve yoğunlaşmanın olduğu ilkokul yıllarında konur.

Erkeklerde kızlara oranla 3-5 kat daha sıktır. kızlarda dikkatsizlik ve bilişsel sorunların önde gelmesi, ataklık ve saldırgan davranış sorunlarının daha az olması nedeniyle başvuruların daha düşük olabileceği düşünülmüştür.  

Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik karşımıza daha çok; 

  • Ataklık 
  • Hiperaktivite 
  • Dikkat eksikliği 
  • Okul başarısızlığı 
  • Arkadaş ilişkilerinde sorunlar 
  • Uyumsuz davranışlar 
  • Riskli davranışlar (araba motor kazaları, 
  • Zarar verici davranışlar) 
  • Alkol madde kullanım riski olarak çıkar. 

Daha ileri yaşlarda ve erişkinlerde; 

  • Dikkat eksikliği, planlarını tamamlayamama  
  • Bir etkinliği bitirmeden diğerine geçme 
  • Değişken duygudurum 
  • Sık ev, iş, eş değiştirme 
  • Trafik kurallarına uymama, sık araba kazaları 
  • Alkol madde bağımlılığı riski vardır 

DEHB klinik bir tanıdır. Tanıyı kesinleştirmeye yönelik herhangi bir laboratuvar ya da özgün bir tanı  testi yoktur.

Klinisyenin tanı araçları; 

  • Aile ve çocuk görüşmeleri 
  • Klinik gözlem 
  • Fizik ve nörolojik inceleme 
  • Değerlendirme ölçekleri (ebeveyn, çocuk, öğretmen) 

Tanıya yardımcı psikometrik testlerde; 

  • Yavaşlamış ve değişken tepki verme süresi 
  • Dürtüsel hatalar 
  • İhmalden kaynaklanan hatalarda artma 
  • Çeldiriciye karşı koyamama 
  • Hatalara karşı azalmış duyarlılık 
  • Zihinsel hesaplama ve sözel bellek güçlükleri görülebilir. 

Dikkatsizlik ile ilgili belirtiler; 

  • Dikkatini ayrıntılara veremez 
  • Aldığı görev ya da oynadığı etkinliklerde dikkat dağılması 
  • Doğrudan kendisine konuşulduğunda dinlemiyormuş gibi görünür 
  • Yönergeleri izleyemez okul ödevlerini tamamlayamaz 
  • Aldığı görev ve etkinlikleri düzenlemekte güçlük 
  • Mental çabayı gerektiren durumlardan kaçınma, sevmeme, isteksizlik 
  • Kaybetme 
  • Unutkanlık 
  • Dış uyaran ile dikkatin kolayca dağılması 

Aşırı hareketlilik ve dürtüsellik ile ilgili belirtiler; 

  • Eller-ayaklar kıpır kıpırdır 
  • Oturduğu yerden sürekli kalkar 
  • Uygunsuz koşuşturma ya da tırmanır 
  • Boş zamanı geçirme etkinliği ya da oyun oynama zorluğu 
  • Çoğu zaman hareket halinde motor takılmış hissi verir 
  • Çok konuşma 
  • Soru tamamlanmadan cevabını yapıştırır 
  • Sıra bekleme güçlüğü 
  • Söz kesme araya girme 

Tanı koymak için; 9 adet dikkatsizlik ya da aşırı hareketlilik-dürtüsellik belirtilerinin çoğu zaman görülmsi,en az 6 sının en az 6 ay süre ile var olması,  12 yaşından önce birkaç belirtinin başlamış olması, uyumsuzluk doğurucu ve  gelişim düzeyine göre aykırı bir derecede en az iki farklı ortamda (ev,okul,iş vs) toplumsal açıdan okuldaki ya da mesleki işlevsellikte klinik açıdan belirgin bir bozulmaya yol açacak şekilde varlığı gerekir. 

Diğer psikiyatrik hastalıklarla birlikte görülme  oranı sıktır (%46-68)  Karşıt olma karşı gelme bozukluğu ve davranım bozukluğu en sık eş tanılardır. Kaygı, depresyon, tik, Bipolar bozukluk, İletişim bozuklukları, gelişimsel koordinasyon bozukluları, özel öğrenme güçlüğü, alt ıslatma, kaka kaçırma görülebilmektedir. 

DEHB hastalığının tedavisi çok yönlüdür. 

  • İlaç tedavisi 
  • Psikoterapi 
  • Psikososyal ve tıbbi girişimlerin yer aldığı çok yönlü tedavi yaklaşımı (aile, okul, çocuk) 
  • DEHB ile ilgili bilgilendirme 
  • Destekleyici gruplar 
  • Kitap önerileri yer almaktadır 
  • İlaç tedavisinde amaç; 
  • Ders başarısı 
  • Üretkenlik 
  • Karşı gelme tutumları saldırgan davranışlar 
  • Aile, kardeş, arkadaş, öğretmen ilişkilerinde düzelme 
  • Uyumlu davranışlardır 

Bu nedenle ilaç ‘’Okul zamanı ilacı’’ olarak düşünülmemelidir. İlaçlar destek amaçlıdır. Çocuğun çabası da çok önemlidir. Bir hastalık tedavi ediliyor şeklindeki etiketlemeden kaçınılmalıdır. 

Yetişkinlik döneminde alkol, sigara, madde kullanımı açısından risk taşırlar. Yine iş, aile ve sosyal alanlarda ilişki ve uyum sorunları yaşarlar. Plan yapma, organize becerileri zayıftır. Kaza riskleri fazladır. Özgüven eksikliği daha sıktır.  kaygı ve depresyon düzeyleri yüksektir. Kriz yönetimi zayıftır, duygu düzenlemede güçlükler yaşarlar.

İzlem çalışmalarında 3 farklı gidişattan bahsedilmektedir;  

Developmental delay %30 

Genç erişkinlik döneminde belirtiler kaybolur. 

Continual display %40

Çeşitli sosyal ve duygusal güçlükler erişkinlik döneminde de devam eder. 

Developmental decay %30

Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu belirtilerinin yanı sıra alkolizm, madde kullanımı, antisosyal kişilik bozukluğu Kötü gidişin en güçlü belirleyicisi çocukluk döneminde Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğuna komorbid davranım bozukluğunun olmasıdır. 

Sonuç olarak; 

Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bozukluğu belirtileri genellikle stres altında,  alışık olmadığı durumlarda,  yapılandırılmamış ortamlarda ve  yapılması gereken işlerin karmaşık olduğu durumlarda şiddetlenir.  

Bu nedenle; 

Destekleyici ve tutarlı ortam sağlanmalı. Ancak  genetik yatkınlık, ebeveynlerinde de görülme sıklığı yüksek ( %25-50 ) olması nedeniyle yapılandırılmış ortam sağlanmasında güçlük yaşanır. DEHB belirtilerinin baskılanması için yeterli doz ilaç tedavisi yeterli olup, okul başarısı ve sosyal beceri konularında psikososyal ortamın düzenlenmesi önemlidir. 

Ergenlik dönemi depresyonu  başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

Çocuk ve Ergende Depresyon

Çocuk ve Ergende Depresyon

Mutsuzluk, hayattan keyif alamama, içe kapanma,  iştah uyku değişikliklerinde depresyon akla gelmelidir. Ayrıca; ergenlik döneminde depresyon; fevri davranışlar, otoriteye başkaldırma, hırçınlık, davranış sorunları, arkadaş ve ebeveyn ilişkilerinde bozulma, kendine zarar verme ( örneğin kollarını çizme), riskli davranışlara eğilim, madde kullanma riski, bilgisayar ve ekranlarla aşırı uğraş, içe kapanma gibi bulgularla ortaya çıkabilir.  

Çocuk ve ergen ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanlığı kapsamında olan depresyon, tedavisi mümkün bir rahatsızlıktır. 

Okul çağı döneminde; hüzünlü görünme, ağlamalar, dikkati toplayamama, can sıkıntısı, sevilen aktivitelerden uzaklaşma, karın ağrısı, baş ağrısı gibi bedensel şikayetler, okul ders başarısında düşme depresyon belirtilerindendir. 

Ergenlik döneminde; içe kapanma, yalnızlık, sevilmediğini düşünme, okuldan ve evden kaçma, intihar düşünceleri, yeme uyku sorunları akla depresyonu getirmelidir. 

Nedenler arasında biyolojik, genetik ve psikososyal faktörler sayılabilir. Olumsuz yaşam olayları, sosyal destek eksikliği, bozuk ergen-ebeveyn ilişkisi, sosyal beceri eksikliği depresyonda rol oynar. 

Tedavide destekleyici terapiler, bilişsel davranışçı psikoterapiler gereğinde ilaç kullanımı yer alır.  

Depresif çocuk ve ergenler için psikoterapi ilk tedavi seçeneğidir. 

Çocuk ya da gencin yaşamını kısıtlayan, işlevselliğinde bozukluk oluşturan  depresif yakınmaları olan çocuk ve ergenlerin bir çocuk psikiyatrisi uzmanından destek almaları ileride oluşabilecek olası negatif sonuçların önlenmesi açısından son derece önemlidir. 

Ergenlik dönemi depresyonu  başlıklı yazımı inceleyebilirsiniz

twitterinstagram sayfalarım dan beni takip edebilirsiniz.

feedback_mix.png